19 Şubat 2009 Perşembe

Nasılsın, iyiyim, ya sen!

Bazen sadece bir histir; gitmek, ardından üzülmek,
arabanı oraya buraya sürmek.

Bazen, orada duran her gün ki vazo zannederiz insanları; her gün ki karım, her zaman ki kocam, üniversiteli bebeğim, senelerdir annem, asırlardır babam...
Aman! Hepsi aynı arkadaşlarım, Uf! Bildiğim hayat, hep geçtiğim yolum,
kolum, bacağım, elim, yüzüm, her gün ki hayat, aynı ben.

Ta ki eskilerden biri çıkana kadar karşımıza;
- Ne kadar değişmişsin!
- AA! sen de! Tanıyamadım valla...
- AA! evlendin mi? Çocuk? Ne çabuk geçmiş hayat!
- Sen neler yaptın? Amerika’ya mı? AAAA! Ne zaman? Valla doğru, şiven bile değişmiş, annaaa

Ne bu şimdi!
Ne garip insanlarız biz. 70 milyon ne kadar benziyoruz birbirimize ve
her karşılaştığımızda şaşırıyoruz tanımadım valla diye.
Nasıl bir oyun ki bu, nasıl bir yalancılıktır bu.
Kimse farkında değil mi acaba. Çok değişiyoruz biz, yaşlanıyoruz, yeniden doğuyoruz. Her gün başka akşamlar olup yeni bir gün başlıyor hâlbuki. Farkında mı değiliz acaba. Değişen bir işimiz, yollarımız, arkadaşlarımız, annelerimiz ve babalarımız var.

Hayatın monoton ve sıkıcılığından, kendini aynı hissedenlerden bahsediyorum. Kimse söylemedi mi size; çok değişmişsin, baksana yüzüne,
şu çizgin var mıydı veya böyle bir gülümsemen, dışarıda ki araban, evin, karının saçları, kocanın yeni parfümü, sevgilinin aşkı, çocuğunun burnu, elinde ki telefon, teknoloji...

Hayat aynı, her gün aynı şeyler diyen insanlardan bıktım artık.
Hayat bırak aynı kalsın, sana ne, sen değiş. Zaten değişmişsin farkına var bari. Söylenme çık başka iş bul, sevgilini değiştir, başka birine âşık ol, sat arabanı başka bir araba al, yazıl bir kursa, al eline bir harita çık dağlara, hatta in dağdan aşağı. Hayat senin gitmediğin yerlerde değişir, hayat yapmadıklarında farklı; yazın hiç gitmediğin deniz soğuk, hiç tanışmadığın insanlar değişik, başkalarının patronları asıl kötü, başkalarının kocası çirkin, başka çocuklar çok yaramaz,
evleri dağınık, yemekleri kötü...

Dön, bir bak annenin suratına. Memesini emerken yüzünü okşadığın saçlarını çektiğin, koşarak kucağına atladığın annen mi?
Baban, ‘git bana mutfaktan su getir’ dediğin baban mı?
’Param yok ver’ dediğin, yüzüne kapıları çarptığın baban mı?
Ya sen?
Annenin; ‘bu aksam dışarı çıkmak yok!’ dediği misin?

Sende değişiyorsun, hayatta. Tek değişmeden orda öylece duran
içinde kullanmadığın hislerin, cesaretin, anıların, geçmişin, geleceğin. Sen onları kullanmaya başladıkça değişecekler...

Hayat mı?
Bırak ne yaparsa yapsın!