7 Şubat 2011 Pazartesi

Ellerin ve dokunduğu yerler...

bir Şubat karının ortasında, güneşin içini ısıtması gibi,

tek başına yürürken, aklındaki bin bir türlü soru ve cevaba hayretle bakarken,
arada gülümsemek gibi,

hatta herkes alakasız bir şeyler söylerken ve sen o alakasız şeylere
gülümserken,
gözünden düşen iki damla yaşa hakim olamamak gibi;
hatta ve hatta bu hissettiğinle gurur duymak gibi,

durduramadığın, içinden geçenlere hakim bile olmak istemediğin zamanlar gibi,

bunca geçen zamana rağmen, daha dün elini sallayıp arkana bile
bakmadan gittiğin günü, kucağında hissetmek gibi,

hem öfke gibi, hem teslimiyet gibi,

sevgilinin seni terk edişini izlerkenki anlamsızlık gibi,

bir saat öncesine, bir dakika öncesine dönmek için dünyaları vaat
ettiğin gün gibi,

artık yetişkinliğini kabullenmek gibi,

herkesi sevdiğini hissettiğin gün, bu gün gibi,

etrafında tanıdığın alakalı alakasız insanların hayatlarından sana
haber vermenin inanılmaz yükü gibi,

gece sabahı beklemenin huzursuzluğunu, sabah ilk nefesinde yenebilmek gibi,

anneni, başka bir ses tonuyla aramak neden aradığını anlatamak gibi,

babanı, o gün yıllardır konuşmamışsın gibi arayıp, "nasılsın baba!"
demek gibi...

7 yasında bir çocuğun, sadece resim yaparak kutlayabileceği bir doğum
günü olduğunu bilmesi/tahmin etmesi/onu kabul etmesi gibi,

Frodo'yu izlerken seni görmek gibi...

bu günü, 200 kişi arasında sessiz sedasız kutlayabilmek gibi...

en garibi de, bu satırları yazıp işine geri dönebilecek kadar olan,
gerçek yaşam!

" Doğdun, büyüdün olabildiğin en yüksek mevki belki de Abiliğin idi."
bil ki onu da en layığı ile yerine getirdin.

Bu günüm benim.
bu günüm bana.
bu günümdeki her şey de sana, armağan olsun!

7 Şubat 2011
"ne mutlu ki hala ellerinin dokunduğu yerlerdeyim..."


özlemereker