Acil demisken, akla ilk gelen;
-adınız?
-soyadınız?
-yasınız?
-hımmm...
-bir saniye lütfen!sisteme giriş yapıyorum...
....
-tamam, siz dışarıda biraz bekleyin biz sizi cağıracağız. Tesekkürlerrr...
İlk akla gelenler bundan ibaret, bilesiniz!
Atesten zaten hayal meyal duyduklarıma cevap verirken aklımdan soruların
anlamsızlığı geçerken aynı oyunun içinde buldum kendimi, o halde
"sorularımın yanıtını kendim bulma oyunu" oynayarak geçirdim, beni cagirma
vaktini. Ve o kurtulus sesinin bombos koridorda yankilanan sesini
duydum;
"Sayin Özlem Ereker, sayin OZLEM Ereker acil bankosuna LUTFEEN!"
Bu aciliyette sayin demelerini takdir ile karsiladiktan sonra iki
büklüm, kendimi tanıtarak gösterdikleri sedyeye ayakkabılarımı çıkararak
uzandım, ve tekrar...
-adınız?
-soyadınız?
Ve nihayet
-şikayetiniz?
Çin'de Türk'e rastlamış müslüman edasıyla sarıldım soruya;
-ateşim var, üşüyorum...ama neyim var bilmiyorum. Diyerek topu onlara
atmak ve artık kimliğimi unutmak istercesine gözlerimi kapadim. Birde çok derinlerden duyduklarıma cevap vermenin gereksizliği oturdu üzerime.
-şurası?..
-ya burası?...
-peki ya şöyle yapınca?...
-acı var mı?boğazın ağrıyor mu?
.....
-emin misin?!!hııı!!
Ve sessizlik!
Atesimi ölçüp, hakikaten tek problemimin ateş olduğuna emin olduklarında, artık gerçekten hastaydım!
Ve tekerlekli sandalye armasını başarıyla hak etmiştim.
Röntgen, idrar, kan tahliline gidecek aracı alın terimle kazanmıştım!
Gerisi bir uyur bir uyanık geçti geçmesine de her bir aşaması gözlerimi
yaşarttı doğrusu, hele o idrar verme;
Lanet duvar aynasında kendimi görene kadar herşey iyi gidiyordu, ta ki o yansıma karşıma gelip;
-şşiiiit napıyorsun?ayakta bile duramıyorsun nası denk getireceksin!!
Diyene dek; o saniye ellerim titremeye, gözlerim bulanmaya başladı!
Geçti, gececek...
Bi gayret hak ettiğim o sandalyedeydim yine, elimde yarı denk gelmiş
zafer kutum ile ha..her ne kadar hak ettimse de bir o kadar anlamsız!
beni süren o adam için tüm bu olanlar, doktorlardan cok onu ikna etmem
gerekiyormuş hasta olduğuma, hissiyati var içimde her nedense!
Ellimde kutum, gözlerim kapalı...
Röntgen faslı ayrı bir komedi harikası, bayram bayram sen misin o hasta bakiim? kim? Bu mu? iyi.
-içeri gelsin!
-hadi gir.
-olur. -Toplasan 3 kişiyiz-
Neyse, derken başıma geleceği biliyorum ya, illa soracak;
-içinde sütyen var mı?
Var desen ayrı...tabii ki yok!hesapladık da geldik desen ayrı...incecik
bir tişört ile karşısında tir tir titrerken, hiç bozuntuya vermeden
kaşları hala havada,
-kolye var mı?
-metal bişey?
-sütyen yoktu di mi?
-yok abi, içimde hiç bisey yok!bu tişört bide ben!iyi mi?çek sunu da gidelim...
-tırrrt.tıırt. çıkabilirsin.
Odadan yürüyerek çıkıp, hak ettiğim sandalye ve gözlerim kapalı...
Başladığım noktaya sapasağlam gelmenin huzuru/bitkinliği, arasında
bekleme sedyesine yatırılırsın. Tam bir oh çekmek üzereyken hemsire gelir
tekrar ateşini ölçer, hımmm hala yüksek der tek kaşı
havadadır...söyleyebilecek hiç birşey yok! uyu Özlem, kapa gözlerini bu
kabus bitecek.
Biraz kendime gelip gözümü açtığımda serum yarıya inmiş saat gece üç
olmuş ve kabus kaldığı yerden devam etmektedir, hemşire her 20 dakikada
bir en az dört kere ateşimi ölçüp böyle olmayacağına karar verdikten
sonra 2 adet hapi yutmam için tekrar kaldırır beni. 20 dakika sonra iste
hayatımın en anlamsız en saçma en akıl almaz ani ile yüz yüzeydim!! Her
ne kadar vücudum yanıyor olsa da, beynim ise bunu kabul etmeyip
donduğumu söylese de o hemşire ellerinde buz aküleriyle karşımda
duruyordu! yok bu böyle olmayacak derken, gözümün önünden geçen
sahnelere ben bile inanamadim ve o buz zımbırtıları...o
hemşireye...yooo...yooo..ona değil benim koltuk altlarıma girmişti bile!
Bu kadar savunmasız kaldığım,
nadir anlardan birkaçını,
Aynı güne denk getirmek zor işti her ne de olsa!!
tebrikler!
Sizin de...
KURBAN BAYRAMINIZ kutlu olsun!
Sonra ne mi oldu?
-35 derece ile taburcu oldum.
Hastalık; belli değil viral bişey herhal.
Sonuç; antibiyotik al üstüne bir de ishal ol.